FRANSA-HOLLANDA-BELÇİKA (Benelux Ülkeleri)

Ekim-2013 Kurban Bayramı tatili! Zor kaleme alınan yazılar… Bu sefer sadece gezide aldığım notlar olarak düşünüp bununla yetinirseniz çok sevinirim. Bir tur şirketiyle yola çıkılıp, bir daha  bayram ve seyranlarda asla turla gidilmez denilen, bir seyahat diyelim…
İlk durak Hollanda hava alanından otobüsle Belçika…

BELÇİKA – Brüksel

Belçika denilince malum ilk akla gelenler çikolatalar, goblenler ve danteller…  Dükkan vitrinlerini süslüyorlar… Sonra Avrupa Birliği ve başkenti Brüksel. (Grand Place) Büyük meydan’ın etrafı müzeler, kafelerle çevrili. Çikolatalar nefis… Dönüp dolaşıp çikolata atıştırdık nerdeyse… Birası da meşhurmuş ama maalesef içme şansımız olmadı.





Büyük meydandan görüntüler



Atominyum, 102 metre yüksekliğinde, Expo 58 için 1958 yılında demir atomunun 165 milyon kez büyütülmesinden esinlenilmiş ve yapılmış, içinde ofisler ve restoranlar var. Aralarında 12 boru bağlantısı olan 9 küçük küreden oluşuyor.  





Atomium

Her taraf yemyeşil. Meydanlarda beton değil yeşil hakim. Belçika’nın toplam nüfusu 11 milyon. Hollanda’nın toplam nüfusu 16 milyon. Brükselde gördüğümüz Japon ve Çin evleri hediye olarak yapılmış. Hem mimarisi hem de  malzemesi krala jest olarak düşünülmüş.

Krallıkla yönetiliyor. (Saray, Van praet caddesi üzerinde)



İşeyen çocuk heykeli 3 defa çalınmış. Şifa dağıttığına inanıyorlarmış. Leopold I. anısına yapılmış. Anıt mezarı kraliyet sarayının tam karşısında.


8. yy’a kadar kiliselerde resim yapmak yasakmış. Öncesinde okuma yazma olmadığından halka dini resimden öğretiyorlarmış. Rahibeler o yıllarda türban takıyormuş. Şimdilerde ise…? Brükselde eski ve yeni binalar iç içe karışık bir kent. 1960’da Hollanda, Belçika ve Lüksemburg benelux ülkeleri olarak birleşmişler. Luksemburg daha zengin. Kara para aklama yeri. Belçika’nın flaman bölgesinde kaldık. Belçika volan ve flaman bölgesi diye ayrılmak istiyormuş.. Madenlerin sahibi Volanlar. Volanlar’ın ayrılmak isteme nedenleri ana dil ve ekonomik... Resmi dilleri Fransızca. Felemenklerin Ekonomik durumları daha iyi olmasına rağmen Fransızca öğreniyorlar. Evlerin cephesinin dar olmasının nedeni ağır vergiler. Çevre yollarını, yerleşim yerlerinden ses absorbe eden  panellerle ayırmışlar. Doğayla aynı renk olmasına özen göstermişler. Gent ortaçağdan kalma bir şehir. Yol boyunca mısır tarlaları var. Ülke küçük. Enerji ihtiyaçlarını rüzgar türbinlerinden ve güneş panellerinden yararlanarak karşılıyorlar. Musluklarından su içmek mümkün.












Bruges'den görüntüler

Bruges Belçika’nın kasaba görünümlü küçük bir şehri. Sonbaharda buraları gezmek çok şey kaybettiriyor hissini yaşattı. Eminim baharda gelmek daha farklı olabilir. Belki bir gün yine yolumuz düşer. Venedik gibi, kanallar arasında tekne turu yapmanız mümkünBiz de bu turlardan birine katıldık. Yağmurlu bir havada üstelik! Yağmurdan nasibimizi bolca aldık. Nehir kıyısında 17. ve 18. yy’dan kalma evler var. Türkiye’nin fahri konsolosluğu da nehir kıyısında bulunuyor. Binada Türk bayrağı yok! (yıl 2013 unutmayın!)

FRANSA-Paris

Fransa sınırı.. Lille’den geçiyoruz. Yeni ve eski binalar içiçe. Her taraf yemyeşil. Beton aşıklarına göstermeli. Ana yolların üzerinden otoyol geçen köprüler var ama yeşil talan edilmemiş. Yani etrafına hiç dokunulmamış. Paris’e girerken 4 adet uçak pistinin altından geçtik. Rehber, en iyi Fransızcayı papazlar konuşur diyor. Papazlar çok iyi felsefe eğitimi alırlarmış.





1990'da yaşadığımız ev (3. kat tahta perdeli daire. Hala yıkılmamış! dikilen ağaçlar büyümüş)

1990’larda yaklaşık 1 yıl yaşadığımız şehri, oturduğumuz place d’italie’yi yeniden görmek ve özlem gidermek heyecan yüklü. Rüya şehir, sanat, kültür şehri Paris.. Hala çok güzel ama parisien hali pek kalmamış.  Otelimiz, 19. bölgede. Ulaşım sorun..  konaklamak sorun.. beslenmek sorun. Tur şirketiyle mücadelemiz başarısız.








Eyfelden görüntüler

Birinci gün, Eyfel kulesine çıkıyoruz.  1899 yılında Gustav Eyfel tarafından Fransız devriminin 100. yılı şerefine 20 yıl sonra yıkılmak üzere yapılmış. Paris şehri önce seine nehri üzerindeki adacıkta kurulmuş. Hani şu ekmek bulamazsanız pasta yiyin diyen Marie Antoinette ve 16. Louis, Concord meydanında giyotinle idam edilmiş. 16. Louis’i şimdi müze olarak kullanılan louvredan sıkılınca Versay sarayını yaptırmış. 




Louvre'dan görüntüler

Louvre programda var. Yarım güne ne kadar sığdırılabilirse artık! Paris’in içinde 3 milyon, çevresinde 15 milyon insan yaşıyormuş. Notre Dame 14.yy’a ait. Consierge hala bir hapishane. Notre dame barok uslupla yapılmış. Notre dame’ın önüne seyyar bir amphi theater yapılmış.




Notre Dame de Paris
Sacre Coeure

Paris’in en yüksek tepesine, Mont Martre’e inşa edilmiş. En yüksek diyorum. Tepe diyorum siz anlayın artık… dinsel ve kültürel anlamlar yüklenmiş. Kilisenin içinde isa mozaiği ve Jeanne D’arc heykelleri dikkate değer.. Çevresi yani Place du Tertre daha güzel.. Toulouse Lautrec’in, Picasso’nun, Monet’in, Dali’nin, Van Gogh’un ayak izlerinin bulunduğu ya da geleceğin ünlü ressamlarının, karikatüristlerinin şimdiki mekanı demek daha doğru olacak.


Sacre Coeure'de Ayhan




Mont Martre'dan görüntüler

Saint Germen’de bir cafede oturup  kahve ya da çay içmeyi ihmal etmeyin. Aslında fotoğraf meraklısı iseniz, bu cafeler başlı başına bir konu olabilir.

LUKSEMBURG

Luksemburg yoluna çıktık. Yol boyunca orman ve mısır tarlaları var. Buraya geldiğiniz de Leffe birasını muhakkak için. Esmer birası oldukça güzel..
Champagne (Şampanya) bölgesinden geçiyoruz. Şampanya ilk kez bir papaz tarafından yapılmış. Peynir ve tatlıyla beraber içilmesi önerilir. Şekerpancarı ve turp yetiştiriliyor. Luksemburg bir dukkalık. Kaldığımız otel şaraplarıyla meşhur petrus vadisi içinde.
Thionville’de sonbaharın tüm renklerini görmek mümkün. Bulutlu ama, zaman zaman güneş kendini gösteriyor. Evet… Yine yağmurla birlikte şehre giriyoruz. Avrupanın en zengin ülkesi yıllık gelirleri 40.000 Euro bankacılık ve sigortacılıkla para kazanıyorlar. Ekonomik olarak rahat oldukları için çatışma yok. Nazik insanlar… Adolf köprüsü petrus vadisi üzerine kurulmuş. General giyom heykelinin bulunduğu meydanda eski dukalık sarayı ve bakanlık binası var. Des armes meydanında bir tiyatro ve etrafta bir sürü brasserieler var.




General Giyom'un heykeli

Dostlarımızla bir fotograf

Ertesi gün yine Köln üzerinden Amsterdam’a gitmek üzere yine yoldayız. Gelmişken Almanya’ya da 2-3 saatliğine uğrayalım demişler. Köln’ü (Cologne) niye listeye eklediklerini anlamış değiliz.  Koblenz’in yakınından geçiyoruz. Rehn nehri Köln’ün içinden geçiyor. Eski şehrin girişinde ortaçağdan kalma surlar var. Dome katedralinde iniyoruz. Gotik tarzda yapılmış. Yaklaşık 13. yy’da yapılmaya başlanmış. Yapımı 600 küsür yıl sürmüş.  Ana girişte 3 kapı, kapı üzerinde 12 havarinin figürleri var. Yapının üst kısımlarındaki çirkin yaratıklar, kötü ruhları temsil ediyorlarmış. Avrupa’nın en yüksek katedrallerinden biri. Bizim  İstiklal caddesine benzer bir caddeleri var. Öğlen yemeğimizi burada yiyor ve alışveriş işlerimizi hallediyoruz.




Dome Katedrali

HOLLANDA-Amsterdam


700 adet müze var. Amsterdam tamamen tahta kazıklar üzerine inşaa edilmiş. Kuzeyin Venediği deniliyor.Hollanda’nın %40’ı yabancılardan oluşuyor. Bisiklet hayatlarının bir parçası. Bisikletliler size çarparsa siz suçlusunuz. Nüfusu yaklaşık 3 milyon. Nüfusun 2 katı bisiklet varmış. Her sene 100.000 bisiklet çalınırmış. Hollanda’da kimse kimseye karışmıyor. Cafelerde uyuşturucu satışları serbest. İlk eşcinsel evliliğe de burada izin verilmiş. Red Light District turistlerin ilgi merkezi. Bu bölgede  hayat kadınları cam vitrinlerin ardında müşteri çekmeye çalışıyor. En popüler olan ürünleri peynir ve lale soğanları..  Bizden Belçika’ya geçmiş ama onlar laleyi pek sevmemişler. Hollandalılar sevmiş, siyah dahil hemen hemen her rengini yetiştirmişler.
Amsterdam, Amstel ırmağı kenarında bir balıkçı köyü olarak kurulmuş. Hollandalılar, Manhattan adasını 24 $’a satın almışlar. Harlem semtini kuranlar yine Hollandalılar. Zenginliği sömürgelerinden kaynaklanıyor. Avrupa’nın 2. zengin ülkesi. Resmi dilleri Felemenkçe. İngilizce biliyorlar. Eğitim durumları üniversite düzeylerinde. Hollanda, denizden 5-6 metre aşağıda. Bira yapımında ve balıkçılıkta iyiler. Deniz ticaret filosu, dünyanın en iyisi. 12 km uzunlukta kanalları var. Kanallardaki evler vergi vermiyor. Bu evlere elektrik ve su bağlı. Kanalları ve kanal evlerini görmenin en güzel yolu kanal turlarına katılmak. Bu seyahatte değil ama bir önceki gelişimde katılmıştım. Tarihi ve mimari yapılarını görmek bu şekilde daha kolay.  Çatılarının şekli dikkat çekici. Pencerelerin küçüklüğü ise daha az vergi vermek istemelerinden. Evlere eşya taşımak için çatı yakınındaki kancaları kullanıyorlarmış. Önemli bir sahil ve ekonomik merkez.  Rotterdam ise Liman olarak öne çıkmış bir şehir. II. Dünya savaşında yıkılmış ve yeniden inşaa edilmiş. Değirmenler tebeşir öğütmek amacıyla kullanılıyormuş. Dünyaya tebeşir satıyorlar. Ülkede polisi görmek zor.  Amsterdamda 40 müze var. Van Gogh müzesi, Anna Frank’ın evi, Rijksmuseum ve Madame Tussaud görülmeye değer. Meraklılarına duyurulur. Van Gogh müzesi yakınlarında Hard Rock Cafe ve pırlanta/elmas işlenilen ve satılan bir yer de var. Dam meydanı  da (Dam Square) buluşma noktalarından biri. Hollandanın ulusal meydanı. Buradaki özgürlük anıtı, II. Dünya savaşında ölenlerin anısına yapılmış.

Marken-Volendam

Van Gogh'un Değirmenlerini yaptığı mekan









Marken-Volendam

Küçük şirin evleriyle Amsterdam’a yakın bir sayfiye kenti görünümünde. Hediyelik eşyaları makul fiyatlarla alabileceğiniz bir balıkçı köyü. Sakin, huzur dolu mekanlar. Marken önceden bir adaymış. Bağlantısı, sonradan doldurulmuş yol ile yapılmış. Hollanda’nın yüzölçümü 40.000 km2 eğer önlem almasalar % 70’i sular altında kalırmış. Deniz kenarında insan eliyle yapılmış setleri görmek mümkün. 1953’de sel felaketi yaşamışlar. Sümbül, nergis ve lale yetiştiriliyor. Fritzland ineğinden yılda 6000 lt süt alabiliyorlarmış. Burada  peynir yapımını izleyebileceğimiz bir mekana götürdüler. Biz sütü 100 dereceye kadar kaynatıyoruz diye biliyorum ama onlar  sütü 29 dereceye kadar ısıtıp mayalıyorlar. Presleyerek peynir sularını topluyorlar ve plastik kaplarda kuruttukları peynir kalıplarını balmumuyla kaplıyorlar. Kalan peynir sularını ise kozmetikte ve ilaç sektöründe kullanıyorlarmış. Eski binalar restore edilmiş. Eski gelenekler korunuyor. Geleneksel giysileri erkekler için bol pantolon ve dar ceket, kadınlar için iş önlüğü ve siyah şapka, şimdilerde siyah şapkaları beyaz dantel şapkaların altındaymış. Evler bitişik nizam yapılmış.   Aynı yerde tahta ayakkabı yapımını da izledik. Klompen denilen bu ayakkabıların modelinden, renginden kullanan kişilerin evli ya da bekar olduğu, mesleği anlaşılabilirmiş.

Lahey-Den Haag

Bu gidişimde değil ama daha önce gördüğüm Hollanda’nın üçüncü büyük şehri. Uluslarası adalet divanı bu şehirde. Kraliyet binaları, hükümet binaları bu şehirde. Yanlış hatırlamıyorsam Amsterdamdan trenle 40-45 dakikada ulaşılabiliyor. Ankara gibi biraz gri bir kent mi ne!.



Lahey 2006