8-14/02/2015
tarihleri arasında, Ayhan’a takılıp gittiğim Heildelberg’deyim. Köln ve
Dresden’den sonra bu sefer bir haftalık bir Almanya seyahati. Heildelberg,
belki Almanya’nın çeşitli açılardan en güzel kenti. Ren’in bir kolu olan Neckar
nehri’nin etrafına kurulmuş, vadi içinde ortaçağdan kalma bir rüya kent.18.
yy’da inşaa edilmiş. I. ve II. Dünya savaşlarında bombalanmayan tek Alman
kenti. Almanya’nın 1386 yılında kurulan üniversitesi de bu kentte. Dolayısıyla genç nüfus çok fazla. Bu yüzden cafe ve
barlar çok renkli. Otelimiz, Şehrin old-town denilen kısmında. Hip hotel’de
kalıyoruz. Şehrin merkezinde, temiz, kolay ulaşılabilen butik otellerden
biri. İlk gün otelden saat 9:00’da çıktım. Hauptstrasse (Ana Cadde) boyunca
kimi kez mağaza vitrinlerine bakarak, kimi kez içlerine girip çıkarak Bergheim’a
kadar yürüdüm. Hauptstrasse, renkli cafe’lerin, restoranların bulunduğu, turistler
için albenisi olan bir cadde. Aranılan her şeyi bulmak mümkün.
Hauptstrasse (Ana Cadde) de bir ressam
Heiliggeistkirche kilisesinin içinden bir görüntü
Kaleden Heiliggeistkirche kilisesi
Dönüşte
Providence Heiliggeistkirche kilisesine uğradım. Evangelistlere aitmiş.
Vitraylar nefes kesici. İçeri girdiğimde sanki kırmızı kumdan yapılmış, üflesem
dağılıp yok olacakmış hissine kapıldım. Kilisenin etrafında hediyelik eşya
satan uzak doğuluların dükkanları var. Ama kış nedeniyle olsa gerek, ancak
öğleden sonra açıyorlar.
Schloss-Castle
Yemekten
sonra ikinci durağım schloss-Castle-kale. Mark platz’dan sağa dönüp azıcık
yürüdüğünüzde finükülerle 6€’a gidiş-dönüş kale ve müze ziyareti (eczacılık
müzesi) yapabiliyorsunuz. Manzaranın baharda ve yazın çok güzel olacağı malum
ama bu kış gününde de biraz ayaz olmakla birlikte muhteşem.. Her şeye değiyor.
Kışın gelirseniz atkısız, beresiz ve eldivensiz gelmeyi asla düşünmeyin.
Alte Brücke'den görüntüler
Bir
sonraki planım Neckar kıyısına inmek veOld bridge ya da Alte Brucke
köprüsünü fotoğraflamak. Old bridge, Paris, Budapeşte ve Pragdaki köprüler
kadar güzel değil. 1248 yılında yapılmış. Köprünün asıl adı Carl Theodor
Brücke. Eski şehrin tam ortasında yer alıyor. Eski şehirdeki ayağında
turistlerin içine girip poz verdiği bronz kedi heykeli var. Fazlaca ilgi
çekiyor.
Meşhur Kedisi
Avrupa’nın diğer kentlerinde gördüğüm asma kilit takma alışkanlığı
burada da var. Dikkatimi çeken başka bir nokta sonradan dut ağacı olduğunu
öğrendiğim ağaçlar; çok farklı budanmış. Budanan noktalar sanki mantar
görünümündeler.
Max Weber'in evi
Eski
köprüden geçip sağa döndüğünüzde sosyolog Max Weber’in eviyle burun buruna
geliyorsunuz. Sadece bir tabela var. Müze olarak kullanıldığını sanmıyorum.
Dönüşüm Werhrstep köprüsünden otele olacak.
II.
gün; otelin çok yakınındaki Kurpfälzisches müzesine gittim. Resim, porselen,
heykel ve prehistorik kalıntıların sergilendiği bir müze. Olağanüstü portreler
var. İnceleyerek gezmeye doyamadım. Porselenlerin güzelliği de bir başka.
Almanların, bildiğimiz gibi sorumluluk bilinci yerleşmiş, her işte, her
yerde disiplinlerinden ödün vermiyorlar. Müzeye girerken fotoğraf alabileceğim
her şeyi, şemsiyemi dahi bırakmamı istediler. Müze’ye giriş için 3€ verdim.
Augustinergasse’de
ilk gün japon bir grubu gezdiren rehberin, küçük bir binanın önünde bir şeyler
anlattığını görmüş ve merak etmiştim. Studentenkarzer binası imiş. Otele
döndüğümde Google amca çok yaşasın.. araştırıp okuduğumda bir öğrenci
hapishanesi olduğunu öğrendim. 1778 yılından 1914’e kadar kullanılan bir
hapishane. Üniversitenin arka tarafında yer alıyor. Barışı bozan, içkiyi fazla
kaçıran, devlet büyüklerine hakaret eden vb.’den dolayı öğrencilere 3 günden 4
haftaya kadar hapis cezası verilirmiş ancak derse girmek için çıkabilirlermiş. Müzeye
giriş bedeli 3€. Bir binanın üst katında, öğrencilerin grafitileriyle dolu bir
mekan. Sadece bunun için mi üç Euro verdim derken biletin kombin bilet
olduğunu, üniversite müzesini, üniversitedeki great hall’ü de gezebileceğimi gördüm. Daha önce okuduğuma
göre burada müzik sesi hiç eksik olmazmış. Ama ben bundan nasibimi alamadım.
Üniversite içinde de öğrenci hapishanesi var. İlkinden daha berbat güneş
görmeyen, sadece tuvaleti olan merdiven altında yiyecek olarak sadece kuru
ekmek verilen iki hücre. Burayı gördükten sonra arka sokaktaki bina katının
daha konforlu olduğunu söylemek isterim. En azından yatacak yerleri, çalışacak
masaları ve yiyecek bulma imkanları olan bir yer.
Bismark Meydanında sokak çalgıcısı
Merak
edilip de gidilen yerler bitmiyor. Bismark meydanından geçip sağa dönüyor ve
köprüden nehrin karşı kıyısına geçiyorum. Filozoflar yolunda yürüyüş yapıp, bir
de orada fotoğraflar çekmeyi planlıyorum. Filozoflar yolu, üniversite
hocalarının ve öğrencilerinin yürüyüş ve koşu yolu. Biraz elit tabakanın
yaşadığı yer izlenimi edindim. Müstakil ev ve bahçeleri olan bir yerleşim yeri.
Manzara nehrin bu tarafından da çok güzel..
Şehrin coğrafik yapısı, yüksek dağlarla çevrili, arasından geçen bir
nehir ve etrafında oluşan yerleşim yerleri.
Filozoflar yolundan Neckar vadisi
III.
gün; Mannheim’a gidiyorum. Üniversite meydanından 32 numaralı otobüse binip,
tren istasyonunda ineceğim. Bilet fiyatı 1.20€. Trenle 15dk’lık mesafede
olduğunu söylüyorlar. Küçük bir kent. Tren bileti de 4.10€. Gerçekten 15 dk sonra Mannheim'dayım. Burası
da bir üniversite kenti. Ya mevsim dolayısıyla ya da gerçekten biraz kasvetli
bir şehir. Paradaplatz’a gitmek için
tramvaya bindim. 2.20€ ödedim. Paradaplatz,
Ankara’nın Kızılay’ı gibi bir yer. Meydanlarını, caddelerini, dükkanlarını
dolaşarak saat 14:00’de tekrar istasyona döndüm. Aslında Mannheim’a iner inmez,
niye buraya geldim diye pişmanlık duymuştum. Neyse…
Mannheim'dan görüntüler
Aklınızda
bulunsun istasyona yakın yerden de, Paradaplatz’dan da 5 numaralı tramvaya 2.40€ vererek
bindiğinizde Heildelberg’e kadar diğer banliyöleri ve Weinheim’a uğrayarak gidebiliyorsunuz.
Ben de öyle yaptım. Kısa yolu değil de uzun yolu tercih ettim. Yol boyunca
mütevazı evler ve ne olduğunu anlayamadığım meyve bahçeleri vardı. Budanmış,
bodur ağaçlar badem ve incir ağaçlarıymış. Ama bu ağaçlar olamayacak kadar
kısalar.. Saat 15:00 gibi Heildelberg'deyim.. Biraz kahve molası, biraz
alışveriş ve otel… Günü sonlandırıyorum diyeceğim ama akşam yemeği için
Ayhan’la yine dışardayız.
IV.
gün; Sanat galerilerini dolaşıyorum. İlk olarak Kunst Passage’da bulunan galeri Vogel’e gittim. İki katlı bir mekan. Resimler ve heykeller sergileniyor. İkinci
yer Galeri P13. Burası daha küçük bir yer. Bu galeriye çok yakın Almanya’nın
ilk cumhurbaşkanı Friedrich Ebert’in müze haline getirilen evi de var. Bir köy
evinden farkı yok. 1150 odalı birilerine duyurulur.
Friedrich Ebert'in evi
Akşama Ayhan yemeğe davetli ama öncesinde birlikte Scafheutle Cafe’de çay ve pasta
yiyeceğiz. Ben sonrasında tarihi Zum Güldenen Schaf’da yemek yiyip bira
içeceğim.
V.
gün son gün; Şehirde yine bir tur… Biraz arka sokaklarda yeni keşifler, biraz
alışverişle geçti. Akşam yemeğinde davet edildiğimiz, Wirtshaus Nepomuk’dayız.
Köprünün Old-Town’daki ayağına çok yakın. Ama öncesinde Ayhan’ın bir gün öncesi
gittiği Kulturbrauerei bira fabrikasına uğrayıp, esmer birasından içeceğiz.
Şiddetle tavsiye edilir. Sabahın ilk saatlerinde Frankfurt havaalanına gitmek
üzere yollardayız.