T.C.'nin Temellerinin Atıldığı Kent, Amasya

İç Anadolu şehirleri beni şaşırtmaya devam ediyor. 4 Ağustos öğle üzeri yola çıktık. Akşam’a doğru uzun zamandır gitmek istediğimiz, Şehzadeler kenti Amasya’daydık. Hava kararmadan şehri gezmek için epey zamanımız vardı. Şehri gezmeye şehrin hemen girişinde gördüğümüz, Amasya Arkeoloji müzesinden başladık. Anadolu’nun her yerinden fışkıran, bu topraklar üzerinde yaşamış Hitit, Helen, Roma, Bizans, İlhanlı, Selçuklu ve Osmanlı eserlerini burada da gördük. Roma dönemi takılara bayıldım.

İlhanlı beyi, eşi ve çocuklarının mumyalarının 14. Yüzyıla ait olduğunu bilmek, yüzlerindeki ifadeler bizi çok etkiledi. Görmek gerek!

Amasya, Harşena dağı üzerinde kurulmuş. Kalesi ve Yeşilırmak nehri kıyısındaki “Yalıboyu” denilen yerde yer alan Osmanlı evleri, gerçekten çok güzel. Bu evlerden yine söz edeceğim. Arkeoloji müzesinden sonraki durak,



Bayezid kulliyesi ve Amasya kalesindeki Kızlar sarayı oldu. Kral mezarlarını gezemedik.

Ayaklarımızdaki sandaletlerin kayması, heyelan olabilir uyarıları ve kısa bir süre sonra havanın kararacak olması nedeniyle bir başka gelişimizde gezeriz diye erteledik. Ama kızlar sarayının olduğu yerde bulunan cafede kahvemizi yudumlayıp, şehre tepeden bakıp, içimize çektik. Coğrafi yapı olarak İspanya’nın Toledo kentine çok benzediğini okumuştum. Ben de bu görüşe katılıyorum.



Şehirde kalacak yer problemi yok. Güzel oteller var. Ayrıca, yalıboyundaki Osmanlı evlerini restore ederek pansiyonlar haline getirmişler. Hazeranlar konağı (Atatürk’ün kaldığı evmiş) müze olarak kullanılıyor. Evin planı, bizim Kütahya’da dedelerin, sonrasında da amcaların kaldığı evlere çok benziyor. Avluya açılan bir kapı, geniş bir sofa ve etrafında odalar, odalar da yüklükler… banyo kültüründen ziyade hamam kültürüne sahip olmamız belki zamanla bu yüklüklerden birini de banyo olarak kullanmaya itmiş. Ahşap işçiliklerin hiç kaybolmasını istemiyorum aslında. Emin efendi konağında güzel bir akşam yemeği yedikten sonra yalıboyunda yürüyüş... Şehir, akşam ışıklarında bir başka güzeldi.

Ertesi gün, güzergahımız ya Samsun olacaktı ya da Boraboy gölüne gidecektik. Ama bizde Ankaradan yorgunluk dizboyu olduğu için bu iki günlük gezide Boraboyla yetinmeye karar verdik. Yola çıkmadan Şehzadeler müzesini ve de Amasya genelgesinin imzalandığı tarihi binayı da gezdik tabii…

Osmanlı sultanlarının en bilinenleri Amasyada yetişmişler. Burada valilik yaptıktan sonra Osmanlı Devletine sultan olmuşlar. Yıldırım Bayezid, Fatih Sultan Mehmet, Yavuz Sultan Selim, Kanuninin iki oğlu bunlar arasında… Ama en çok etkilendiğim yer, genelgenin imzalandığı o tarihi bina. İçindeki balmumu heykeller aslına çok uygun yapılmış gibi.. Capcanlı duruyorlar sanki!




Son durak Boraboy gölü…Amasyadan 1 saatlik bir yolculukla ulaşılıyor. Taşova ilçesi sınırları içinde. Bir heyelan gölü…Etrafı kayın, sedir, sarı çam ve kestane ağaçlarıyla kaplı. Yeşilin tüm tonları suya vurduğunda zümrüt gibi bir renk alıyor. Etrafında kamp yapılabilecek bungalovlar ve piknik yerleri mevcut. En derin yerinin 11 metre, denizden yüksekliğinin de 1050 m olduğu söyleniyor.Tam bir doğa harikası... Kıyısında belediyenin işlettiği bir tesis var. Gölden tutulan alabalıkların tadına bakın derim. Ama tereyağında pişirmelerini de mutlaka uyarın...






Biraz komik olacak ama Boraboy adının; göle giren ve yüzme bilmeyen birinin, bura boy... bora boy ... derken gölde boğulup gitmesi ve onun sonucunda bora boy'un zamanla boraboy'a dönüşmesi... mümkün mü? Şaka şaka... İki söylenti varmış. Birincisi Roma-Yunan Rüzgar tanrısı “Borais”ten gelmiş olduğu, ikincisi de Bora beyden gelmiş olabileceğiymiş.




Dönüş yolumuz üzerinde ladik gölü de var. Boraboy gölünden daha büyük. Sazlıklarla kaplı. Göçmen kuşların ve balıkların çoğalması için çok uygun. Gökyüzünde süzülen leylekler ve ismini bilmediğimiz yabanıl kuşları da izleyip Ankara-Samsun ana yoluna çıktık. Bu seferlerin daha çok olmasını, başka yeni yerler görmeyi dileyerek yola devam ettik.

1 yorum:

Güzin Tümer dedi ki...

Eline sağlık, Arkadaşım.. Keyifle okudum yazını.Bilgilendirici, oralara gitmek heveslendirici, bir de üzerine güzel fotograflar olunca eline sağlık, "sen hep gez ve yaz" demekten başka birşey kalmıyor. :))