Saklanmış, ortaya
çıkarılmayı bekleyen o kadar güzel yerler var ki; bayram günü günübirlik
gezimiz tam da böyle bir yere işte. Konya’nın Sille
kasabasına ve Çatalhöyük’e gidiyoruz.
Konya’nın geniş yolları
ve pürüzsüz asfaltları Başkent Ankara’da yok. Ankara’dan saat 10:30 gibi
çıkıyoruz. Öğle saatlerinde Konya’dayız. Bayram’ın ilk günü olduğu için açık
lokanta bulmakta zorlanıyoruz. Açık bulduğumuz yerde ustabaşının işbaşı
yapmaması nedeniyle etli ekmek yemek mümkün olamadı ama bamya çorbası ve tandır
yeme şansımız oldu. İlk durağımız Konya’nın güney-doğusundaki Çatalhöyük’e
olacak.
Çatalhöyük’e, sanatsal
açıdan bakıldığında arkeolojik alanların en önemlilerinden biri olduğu
söyleniyor. Resimler, kabartmalar, geometrik desenler, kil mühürler, figürinler
var. Boğa, koç, geyik, akbaba, ayı ve leopar resmedilen hayvanlar..
Çatalhöyük, 2012
yılında UNESCO’nun dünya mirası listesine alınmış.
Çatalhöyük’ten Karapınar
yoluna çıkıp Konya’dan Sille’ye geçiyoruz. Sille Konya’nın bir semti gibi. Dere
kenarına kurulmuş eski bir Rum köyü. Islah edilmiş dere boyunca ilerlediğimizde
Aya Elena kilisesine ulaşıyoruz. Bizans’ın ilk hıristiyan imparatoru Konstantin’in
annesi Helena tarafından kapalı haç planında yaptırılmış. Binanın batısında giriş
bölümü var. Yapının dış cephelerinde, kubbe kasnağında tuğladan yapılmış
bezemeler, duvarlarında Roma ve Bizans dönemine ait taş sütun başlıkları
kullanılmış. Din adamlarına ait mezarlar da var. Kilisenin restorasyonu birkaç
yıl önce Selçuklu belediyesi tarafından tamamlanmış.
Buradan çıkınca
kilisenin hemen arkasında kayalıklarda bulunan mağaralar göze çarpıyor. İnsan
eliyle oyulmuş. İlk başta pagan tapınağı olarak kullanılmış. Hıristiyanlığın
yayılmasıyla daha sonra kiliseyey dönüştürülmüş.
Silledeki evler, iki-üç katlı Rum evleri. 1924
mübadelesine kadar Rum nüfusun ağırlıkta olduğu bir yermiş. Altmış civarında
kilise varmış. Sille taşı, çanak-çömleği ve halısı çok biliniyor. Evlerin dış
cephelerinde sille taşını görmek mümkün.
Sille’de daha gezilip
görülecek çok yer var. Dağ tepe dolaşmak lazım. Barajı görmek lazım. Yeniden
gelmek lazım. Üstelik bir gece konaklayarak Klistra/Gökyurt’a da gitmek lazım.