ÇATALHÖYÜK-SİLLE

Saklanmış, ortaya çıkarılmayı bekleyen o kadar güzel yerler var ki; bayram günü günübirlik gezimiz tam da böyle bir yere işte. Konya’nın Sille kasabasına ve Çatalhöyük’e gidiyoruz.


Konya’nın geniş yolları ve pürüzsüz asfaltları Başkent Ankara’da yok. Ankara’dan saat 10:30 gibi çıkıyoruz. Öğle saatlerinde Konya’dayız. Bayram’ın ilk günü olduğu için açık lokanta bulmakta zorlanıyoruz. Açık bulduğumuz yerde ustabaşının işbaşı yapmaması nedeniyle etli ekmek yemek mümkün olamadı ama bamya çorbası ve tandır yeme şansımız oldu. İlk durağımız Konya’nın güney-doğusundaki Çatalhöyük’e olacak.



Çatalhöyük, günümüzden yaklaşık 9000 yıl (Neolitik Çağ) öncesine dayanan bir yerleşim yeri. 13,5 hektarlık alana yayılmış geniş bir arazi. Burada yaşayan insanlar zamanla evlerini terk etmiş ve toprakla doldurarak üzerine yeni evler inşa etmişler. Üst üste katmanlar şeklinde, 21 m yüksekliğinde bir tepe oluşturmuşlar. Evlerin arasında sokak yok gibi. İnsanlar damlardan inen merdivenlerle evlerine giriyorlarmış. Evlerde uyku, yemek hazırlıkları, ana oda, depolama ve yiyecek hazırlamak için kullanılan yan odalar bulunuyor. Evler bir ya da iki katlı olarak yapılmış. Ölülerini yatak olarak kullandıkları platformların altına gömmüşler. Birden fazla gömüt olanları da varmış. Ölülerini niçin yaşadıkları odanın zeminine gömdükleri bilinmiyor. Çatalhöyük’ü bize kazandıran James Mellaart ve fotoğrafçı eşi.



Çatalhöyük’e, sanatsal açıdan bakıldığında arkeolojik alanların en önemlilerinden biri olduğu söyleniyor. Resimler, kabartmalar, geometrik desenler, kil mühürler, figürinler var. Boğa, koç, geyik, akbaba, ayı ve leopar resmedilen hayvanlar..
Çatalhöyük, 2012 yılında UNESCO’nun dünya mirası listesine alınmış.



Çatalhöyük’ten Karapınar yoluna çıkıp Konya’dan Sille’ye geçiyoruz. Sille Konya’nın bir semti gibi. Dere kenarına kurulmuş eski bir Rum köyü. Islah edilmiş dere boyunca ilerlediğimizde Aya Elena kilisesine ulaşıyoruz. Bizans’ın ilk hıristiyan imparatoru Konstantin’in annesi Helena tarafından kapalı haç planında yaptırılmış. Binanın batısında giriş bölümü var. Yapının dış cephelerinde, kubbe kasnağında tuğladan yapılmış bezemeler, duvarlarında Roma ve Bizans dönemine ait taş sütun başlıkları kullanılmış. Din adamlarına ait mezarlar da var. Kilisenin restorasyonu birkaç yıl önce Selçuklu belediyesi tarafından tamamlanmış.





Buradan çıkınca kilisenin hemen arkasında kayalıklarda bulunan mağaralar göze çarpıyor. İnsan eliyle oyulmuş. İlk başta pagan tapınağı olarak kullanılmış. Hıristiyanlığın yayılmasıyla daha sonra kiliseyey dönüştürülmüş.
Silledeki  evler, iki-üç katlı Rum evleri. 1924 mübadelesine kadar Rum nüfusun ağırlıkta olduğu bir yermiş. Altmış civarında kilise varmış. Sille taşı, çanak-çömleği ve halısı çok biliniyor. Evlerin dış cephelerinde sille taşını görmek mümkün.
Sille’de daha gezilip görülecek çok yer var. Dağ tepe dolaşmak lazım. Barajı görmek lazım. Yeniden gelmek lazım. Üstelik bir gece konaklayarak Klistra/Gökyurt’a da gitmek lazım.



Hiç yorum yok: