DÜĞMELİ EVLER VE SİDE

    Pandemi yaklaşık iki yıldır hareketlerimizi kısıtladı. Ne kadar korunmaya çalışsak, ne kadar çevremizdekileri de sakınsak, çoğumuz gibi biz ve yakınlarımız covide yakalandı. Üstelik özgürce dolaşamamak hepimizin ruh sağlığını az buçuk bozdu. Zaten bize dayatılmaya çalışılanlarla pek de sağlıklı olmadığımız malum. Hepimiz minimal hayatlar yaşamaya başladık.  Yakınlarımızın hayatlarını korumak adına kalabalıklardan kaçarak, sosyal hayatlarımızı kendi kendimize sıfırladık. Umarım 2023 de hayatlarımız bir festivale dönüşür. Yoksa vay halimize...

    İnsanın bir yerlere gideyim diye istemesi için artık pek çok faktörün bir arada olması gerekiyor. Bahane tamam, bütçe tamam, rezervasyonlar da halledildikten sonra uzun zamandır görmediğimiz Side için yola çıktık. İlk durağımız İbradı olacaktı. Düğmeli evlerini, Altınbeşik mağarasını çok merak ediyorduk. 

    Yollar, genellikle çift yönlü ve genişletilmiş. Buna rağmen kendim adına konuşayım, dağ yollarından geçerken korkarak, yaylalardan geçerken ise rahat seyahat edebildim. Bu durum, Ayhan'ı çok eğlendirdi. Ayu çıkabilü, donuz çıkabilü, sığır çıkabilü diye baya dil döktüm. (Bu yükseklik korkum önceden yoktu. Bunu da yazmamda fayda var.)





İbradı ve Ormana evleri

    İbradı'nın doğası ve havası güzel. Antalya'nın 950 m rakımlı yaylasında kurulmuş bir ilçesi. Luwiler, Persler, Romalılar, Selçuklular ve Osmanlılar burayı yurt edinmişler. Osmanlı zamanında 3 kez büyük yangın yaşamış. Bunlardan birini de Arap bir cariye çıkarmış. Kadını astıkları için adını arapastı olarak alan bu anıt kestane ağacının 1000-1100 yaşlarında olduğu tahmin edilmekte. Gövdesini kucaklamak için bir kaç insan gerek. Geçen sene çıkan Manavgat yangını da bu ilçelere kadar ulaşmış. Ormana köylüleri yangınla mücadelenin yanı sıra Eyniv ovasındaki yılkı atları için yem ve saman bırakmışlar. İnsanlıkları hakkında bir fikriniz olur diye yazdım. 


Anıt Kestane Ağacı


    Gelelim düğmeli evlere, yığma taşlar, sedir ve andız ağaçlarıyla, taşlar arasına asla harç ve çimento kullanılmadan yapılıyormuş. Toroslardan toplanan taşlar kullanılmış. Taş ocaklarından çıkarılanlar değil. Sedir ve andız ağacından oluşturulan iskeletler içine taşlar yığılırmış, ağırlığı yatay olarak dağıtmak için duvarın içine konulan ahşap hatıl uçları(kirişler) dışarıdan düğme gibi gözüktüğü için bu evlere düğmeli evler deniliyormuş. Aslına uygun olarak yapılan düğmeli evler olduğu gibi beton harç kullanılarak yapılmış düğmeli evler de göze çarpıyor. Hepsi birer kültürel miras olan bu evleri hakkıyla korumak için aslına uygun yapılması daha hoş olur kanısındayım. Doğayla uyumlu bu evlerin en güzellerini Ormana, İbradı ve Sarıhacılar köyünde görmek mümkün. 


    İbradı'da Yörük Ali konağı bahçesinde tiny house tipi evler var. Üzüm bağının etrafında sıralanmış 9 adet minik evlerden birinde bir gece konaklayacağız. Bavulları ve Misketi eve bıraktıktan sonra zamandan tasarruf ilk iş, Altınbeşik mağarasına gitmek oldu. 15 dakikalık bir yoldan mağaraya ulaşılıyor. Botu kullanan aynı zamanda Coğrafi Bilgi Sistemleri okumakta olan bir rehber. 









    Denizden 450 m. yükseklikteki Altınbeşik mağarası, Ürünlü mahallesi/köyünde bulunuyor. Türkiye'nin en büyük, dünyanın üçüncü büyük yeraltı gölüne sahip olduğu söyleniyor. İlk olarak köylüler tarafından keşfedilmiş. Ancak, 1966 yılında Prof. Dr. Temuçin Aygen tarafından kayda geçirilmiş. Beyşehir gölüne uzanan mağara, üç kattan oluşmaktaymış. Şimdiye kadar keşfedilmiş kısmın uzunluğu 5500 m.



Altınbeşik (yatay duran sütun)

   Altınbeşik mağarası adını ilk katın orta kısmında bulunan içinde barındırdığı minerallerden dolayı sarı renkte olan, köprü şeklindeki doğal bir kaya blokunun beşiğe benzetilmesinden alıyor. Mağaraya 200 m uzunluğundaki bir yeraltı gölü üzerinden botla girilmekte. Bölümün sonunda 44 m.'lik dikey traverten oluşumları çok etkileyici. Bu oluşumun üzerinden ancak profesyonel ekipler ikinci kata çıkabiliyor. İkinci katta 130 m uzunluğunda ince uzun sığ bir göl ve küçük (20 tane) gölcük ve büyük kaya blokları bulunuyor deniliyor. Altınbeşik mağarasının bir diğer  özelliği de sarkıtların 1 cm büyüyebilmesi için 100 yıla ihtiyaç duyması. Sütunların çaplarının ve boylarının hesaplanmasıyla mağaranın minimum yaşı 14 milyon yıl olarak tahmin edilmekte. Nisan-Mayıs aylarında suyun yükselmesi sebebiyle mağara içinde daha ileri gidilebiliyor. Ancak tehlikeli de oluyormuş. Mağaranın sıcaklığı yaz-kış 17 dereceymiş. Mağaranın sol üst köşesindeki oyuktan dikey olarak 42 m.'lik bir tırmanıştan sonra ikinci kattaki göle ve travertenlere ulaşılıyormuş. Üçüncü kata ulaşım ise 120 m.'lik bir sifon dalışıyla mümkünmüş. 




    Ertesi gün, yıllardır gitmediğimiz Side'ye doğru yola koyulduk. Kedimizle seyahat ettiğimiz için onu da kabul edebilecek konaklama seçeneklerinden birini tercih etmiştik. Burası airbnb'den tuttuğumuz antik Side merkezine yakın bir yer. Ulaşım, yeme, içme sorunu yok. Side'ye  gelmeyeli sanırım yirmi yıl kadar oldu. Bu sebeple gözümüz hep o şirin kasaba halini aradı. Artık şehrin bir parçası olmuş. Ama temiz, düzenli olduğunu söylemeliyim. Yerli halktan ziyade yerleşik hale gelmiş yabancılarla karşılaştık. Bu bize biraz ters göçü düşündürdü. Side'nin tarihi kesimindeki eski evler yıkılıp yerine yine eski Türk evi stilindeki evler, dükkanlar, kafeler yapılmış. Bunların bir kısmı antik kente ait harabelerin üzerinde teras oluşturan çelik iskeletler üzerine inşa edilmiş. Yürürken kalın camlar altında  kalan bu harabeleri görebiliyorsunuz. Ancak kapalı alanda kalan nem hiç düşünülmemiş. Cam tavanlarda asılı kalan su damlaları görülebiliyor. Umarım buna karşı önlem alınarak yapılacak bütün restorasyonlar ve renovasyonlar tamamlandığında Side'nin güzelliğine güzellikler katılacaktır. Keşke antik kent, tamamen yerleşimden arındırılmış olsaydı ve olduğu gibi korunabilseydi.



Side'den Görüntüler

   Side'deki ikinci günümüzde Sorgun'u ve titreyen gölü gezdik. Deniz bizi kıyıya yuvarladığı için  daha önce gördüğümüz yerleri hatırlamak adına Köprüçay üzerindeki Selçuklu köprüsünü, (restorasyon geçirmiş) Aspendos ve yukarı kenti gezdik. Yukarı kent'e de umarım bir gün ilgi gösterirler. Bitmiş halinin hayalini kurmak bile çok güzel. 





Köprüçaydan Görüntüler



Aspendos'tan




Yukarıkent'ten

    Dönüş yolunda yine düğmeli evleriyle meşhur Sarıhacılar köyüne uğradık. Ana yoldan çok uzak değil. Köyde toplam 5-6 hane var. Evlerin çoğu yıkılıp yeniden orijinal halinde inşa ediliyorlar. Oteli, etnoğrafya müzesi bile var. Antalya'dan turlarla turistler geliyormuş. Köyde yaşayan insanlar güler yüzlü. Badem, nar ve elma ağaçları evlerin bahçesini süslüyor. Köyden Akseki'ye kadar uzanan antik bir yol da var. Likya yolu, Frig yolu gibi... İlgilenenlere duyurulur.












3 yorum:

Adsız dedi ki...

Kardeşimin müthiş yeteneğini öğrendim.Gezdikçe yazdıklarından bizler de yararlanacağı.Kılavuz kaptan Ayhan' a da kolaylıklar ve bolca nakilleri dilerim.

Adsız dedi ki...

Selamlar,
Gezilen yerleri merak eden okurlara zamanla faydalı bir rehber olacaktır. Faydalanılan tesislere link de atabilirsin.
Ferhat

Gezi Günlükleri dedi ki...

Ferhat'cım teşekkür ederim. Dikkate alacağım.