ÖZBEK ve URLA

Kadıkalesi'nden sonraki durakları kısaca anlatayım. Bir gece (8 Ağustos 2009) Kuşadasında konakladık. Kuşadasını sevenler darılıp gücenmesin, bu kente pek ısınamadım. Hep kaçmak istedim. Her gittiğimde kendimi, bir panayır yerinde gibi hissettim.



Burada konaklamak için yer bulmak oldukça zor. Selçuk ve Efes’e yakın bir liman kenti oluşu en büyük neden olabilir. Temiz bir yerde konaklamak için baya bir cebelleştik.Talep fazla olduğu için her koşulda odaların satılacağından çok eminler. En sonunda şansımız güldü; yeni bakım görmüş, şehrin merkezinde bir otel bulduk (Hotel İlayda). Deniz manzaralı, pırıl pırıl bir odada geceledik. Ertesi gün yol üzeri olduğu için daha önce görmüş olsak da Efes’e uğradık. Daha sonraki durak ise Selçuk'taki Meryemana evi ve ardından Efes müzesi idi. Müzede sergilenen eserlerden etkilenmemek mümkün değil...





Çalışan elemanlar büyük bir özveri ve sevgiyle hizmet ediyorlar. Haklarını yememek lazım. Ama yeterli sayıda olmadıklarını gözlemledik.Bunu da dile getirdik. Sanki müze terk edilmiş metruk bir ev gibi. Açık hava müzesi de dahil olmak üzere 75 kişi 3 vardiya usulü çalışıyorlarmış. Bazen 500 er kişilik grupların geldiği de oluyormuş. O zaman ast üst ilişkisi olmadan hepsi çil yavrusu gibi dağılıp çalışıyorlarmış. 300-500 kişiyi bulduğunda turist kafile lerini takip etmek çok zor oluyormuş. Taleplerini dile getirmişler. Ama görüldüğü gibi birşey yapılmamış. Önerileri söylemeye ne hacet! Takke önde düşünmek lazım ne diyeyim…


Selçuk otoban girişinde yeğenlerimle buluşuyoruz. Hep birlikte çaylarımızı kahvelerimizi içiyoruz. Sonra küçük yeğenle rotamız aynı Neşe’mizin konağı! Yorgun ve sıcaktan erimiş olarak, akşam üzeri ordayız…


Ankara dönüş yolunda kısa turlarla girip çıktığımız koylardan da söz etmeden geçemeyeceğim. İlk durak Özbek koyu, denizi oldukça sığ. Hala bakir. Hiçbir şekilde el değmemiş.



İkinci durağımız ise Tanju Okan’ın da bir zamanlar yaşadığı Urla. Çok sevimli, temiz ve düzgün. Sakinlerinin biraz daha el atmasını bekliyor sanki! Koy fena halde rüzgar alıyor. Öyle ki; parktaki kamelyaların etrafı camla kapatılmış. Tanju Okan’ın Heykeli de parka çok yakışmış doğrusu. Evinin müze olabileceğini düşünürken satıldığını öğreniyoruz. Parkta kaldığımız sürece o tok, güzel sesi kullaklarımızda çınlıyor... Şarkılarını onunla beraber mırıldanıyoruz...





Sağdaki Yorgo Seferisin evi

İzmir-Urla doğumlu, 1963 yılında Nobel Edebiyat ödülünü alan yunan şairi Yorgo Seferis'in evi restore edilmiş butik otel olarak kullanılmakta. Necati Cumalı’nın da Urlalı olduğunu burada öğreniyorum. Son sözler Yorgo Seferis ve Necati Cumalı'dan...


Bir güvercin gibi ak

o gizli kıyıda

susadık öğle üzeri:

ama tuzluydu sular.


Sarı kumların üstüne

adını yazdık onun,

ama bir rüzgar esti denizden

ve silindi yazılar.


Nasıl bir ruh, bir yürek,

nasıl bir istek ve tutkuyla

yaşadık: yanılmışız!

Değiştirdik öyle yaşamayı.


Yorgo Seferis



Ay Işığı


Ben uzaklardan beklerdim,

Sayarak günlerimi.

Bu gece penceremden düşen ay ışığında,

Birden yanıbaşımda buldum.

Bir ağaç gibi çiçeklenmiş

Anladım almış yürümüş

Sarmış bu sevda içimi.


II


Gece yarısı elbiselerim,

Ayakkabılarım üstüne

Düşen ay ışığı,

İnsan böyle mi olur

Sevdaya tutuldu mu?


..........


Necati Cumalı

Hiç yorum yok: