Göbekli Tepeden Görünüm
Göbekli tepe, görmeyi sabırsızlıkla beklediğimiz yer… Göbekli tepeyi,
1986 yılında pullukla toprağını süren Şafak Yılmaz bulmuş. Göbekli Tepe’nin karbon 14 yönteminle tarihlenmesi yapılmış.
Bundan 12.000 yıl önce yapılan bir tapınak olduğu tespit edilmiş. Benzer
yapıdaki Stonehedge’den 7.000 yıl daha eski. Yapıldığı tarihten tam 1.000 yıl
sonra düzenli ve özenli şekilde kapatılmış. Nedeni bilinmiyor. Daire şeklinde
yerleştirilmiş, 12 adet T şeklinde taş var. 12 sayısı pek çok şeyle
ilişkilendiriliyor. 12 takım yıldızı, 12 imam, 12 havari, 12 tanrı gibi.. Buğday, arpa, mercimek ekimleri burada
yapılmış. Bundan önce Çatalhöyük ve Diyarbakır çayönünde ilk buğday ekimi
yapıldığı tespit edilmiş. Sunaklar var. Hayvan değil, insan kurban edildiği
düşünülüyor. Stellerin bakış yönleri hep kabeye doğru. Stellerin üzerinde
sürüngen ve etobur hayvanların kabartmaları var. Rehberimiz, 7 adet ördek
kabartmasının benzerinin Sivas Divriği Caminin cennet kapısında da olduğunu
söylüyor. Kazı alanı 9 hektarlık bir alanda oluşturulmuş. Etrafı telle çevrili.
Toprak sahibi toprağı karşılığı 80 milyar almış. Bu nedenle etrafına zeytin
ağaçları dikmiş. Toplam 20 tümülüs
olduğu söyleniyor. Ancak 4’ü açılmış. Tamamının açılması planlanmıyormuş ama
edinilen bilgiler karşılığında dinler tarihinin değişeceği söyleniyor. İnsan
cesetleri güneşe gömme şeklinde bulunmuş. Neolitik çağda çanak çömlek yapamayan
insanlar nasıl oluyor da bir mimarlık şahaseri yaratabiliyorlar! Şaşırmamak
mümkün değil… Göbekli tepede yazılı ve metal hiçbir şey yok. Ancak taşlar
üzerinde çeşitli kabartmalardan oluşan semboller var. Sürüngenler, aslan,
leopar, turna, ördek, ceylan vb. resmedilmiş.
3 Haziran, Salı Mardin yolundayız. İlk durağımız Yezidilerin yaşadığı
Viranşehir. 230 bin dolayında nüfusa sahip Kızıltepe’den geçiyoruz. 100 bin
dolayında nüfusu olan Kasr-ı Genco aşiretinden Ahmet Türk’ün memleketiymiş.
Antik Dara kentine gitme önerisi oy birliğiyle kabul ediliyor. Mardin’in
güneyinde, Güney-doğunun Efes’i olarak adlandırılan 30 km uzaklıktaki M.Ö. 3.yy’da kurulan, 2500
yıl öncesine ait Dara kentine gidiyoruz.
Mezopotamya ovası ile Tur-Abdin dağları arasında kurulmuş. En önemli yapılar,
Romalılar döneminde yapılmış. Dara antik kentinde zindan denilen yere taş
merdivenlerle iniliyor. Gördüklerimiz karşısında şaşkına dönüyoruz.
Dara Antik Kenti
Çünkü
yaklaşık 40 metre yüksekliğinde, sadece biri hariç, tek ve çift olarak
dizilmiş, 20 tane sütunla çevrili oldukça geniş bir bize göre mabet olan bir
alan. Yerin o kadar altında olmamıza rağmen nefes almakta zorluk çekmedik. Tam
tersi tertemiz bir hava vardı. Prof.Dr. Metin Ahunbay’a göre ilk barajmış.
Dara, İstanbul ve Mısır olmak üzere dünyada üç yerde varmış. Kentin ortasında
bulunan, o zaman şehrin su ihtiyacını karşılayan su sarnıcı on tane ana kanal
şuan harabe durumunda ve restore edilmeyi bekliyor. İkisi arkada, sekizi önde.
Gelen su 10 km öteden Tur-Abdin dağlarından sel suları arıtılarak daha sonra
yeraltı kanallarıyla yeraltı sarnıçlarında depolanarak su ihtiyacı karşılanıyormuş.
Benzerini Ürgüp-Göreme’de görebileceğiniz Nekropol (ölüler kenti) 3-4 km
uzunluğunda.
1.
Sur duvarları
ve gözetleme kuleleri
2. Kral
yolu-saray yolu
3. 20
odalı saray kalıntısı, mozaik tabanlı
4. Kilise
5. Su
sarnıcı
6. İslami
dönem
7.
Sarnıç
Sarnıç, kilit taşları ile yapılmış. Her biri 7-8 metre boyunda. Altı
imparatora ait mezar var. Zerdüştlüğün simgesi tavus kuşu ve sasanilerin simgesi güneş kabartmaları
var. Din adamları oturarak, yüzleri doğuya bakar şekilde gömülüyormuş. Aile
mezarlığını da gezdik. Bir odada üç aile olabilirmiş. Bir tanesinde 13 iskelet,
gözyaşı şişeleri ve ziynet eşyaları bulunmuş. İkincisi ise hiç açılmamış.
Zerdüşt dinine inanan Sasanilerin güneş tapınağı var. Doğuda 2 pencere var. 21
Mart ve 22 Eylül’de güneş içeri girebiliyor. İnançlarına göre; kapı yanında
bulunan sunakta ailenin ilk kız çocukları kurban ediliyormuş. Yılın belirli
günlerinde Hıristiyanlarda kendilerine işkence yapıyorlarmış. Ölen tavus
kuşunun etini hangi hayvan yerse onun eti helal olurmuş.
Amfi tiyatro ve Agora toprak altından çıkarılmamış. Dara’da 1000 yıl öncesinden kalan taş ocakları
var. Mardin evleri Dara’dan çıkarılan taşlarla yapılmış.
Öğlen yemeğimizi Mardin’in içinde “Ebrar mahalli yemekler” denilen yerde
yiyoruz. Mardin’e, kale anlamı olan Merdo
(tek kale Süryaniler için), Marde, Matedin, merdin (yılanların bölgesi Kürtler
tarafından kullanılmış), Merlin isimleri verilmiş. Şehir Ermeniler için de
önemli. Deyrül Zefaran manastırı, 1932’ye kadar Süryanilere liderlik yapmış. Süryanilerin
liderliği şimdi Şam’da imiş. İslamiyet anlamında da değerli. Ulu cami buradaki
en önemli eserlerden biri.
Evler iki katlı yapılmış. İlk kat ahır olarak,
ikinci kat yaşam alanı olarak kullanılmış. Daha sonra Türk İslam senteziyle
evler yapılmış. Alt katlar selamlık, ikinci katlar haremlik olarak
değerlendirilmiş. Erkek misafirin geldiği tokmak sesinden anlaşılıyormuş. Küçük
tokmak sesi kadın misafirlerin, büyük tokmak sesi erkek misafirlerin geldiğine
işaret edermiş. Evler güneye, Mezopotamya’ya
bakıyor. Mezopotamya ovası, göz alabildiğince büyük. Bu nedenle denize
benzetiliyor. Taşın dans ettiği, güneşin doğduğu kent deniliyor. Gündüz seyranlık,
gece gerdanlık da deniliyor. Yakın zamanda Teleferik projeleri var. Betonarme
binaları yıkacaklarmış. Çok yerinde bir karar… Badem şekeri, kahvesi, kumaş ve
telkarisi meşhur. Yapılan inşaatların % 80’i Otel inşaatı. Sokaklar dar olduğu
için temizlik işleri eşeklerle yapılıyor. Mayınlı bölge tellerle çevrili. Süryaniler,
Ermeniler, Araplar yaşamış. Artuklu beyliği bu bölgeyi başkent olarak
değerlendirmiş. Artuklu beyliği döneminden en önemli ve en eski yapı Ulu cami.
Kasımiye Medresesi
Kasımiye Medresesi, yapımına Artukluların son döneminde başlanmış,
Timur istilasıyla yarım kalmış, 15. yy’da tamamlanmış önemli yapılardan biri.
Kalker taşıyla yapılmış. Zinciriye medresesiyle burayı yapan mimar aynı. İki
katlı, tek bir avlu etrafında düzenlenmiş külliye şeklinde. Rivayete göre;
medresenin avlusunda havuza akan su tasavvufi bir anlam ifade ediyor. Suyun
akışıyla, doğumdan ölüme insan hayatı ve sonrası anlatılmış. Çeşmeden akan su
doğumu, döküldüğü yer gençliği, ince uzun oluk olgunluğu, havuzda toplanan su
ölümü simgeler. Kanallarla toprağa aktarılan su, toprakla yeniden can bulur.
Dersliklerin hepsinin cephesi güneş batana kadar güneş ışığından
faydalanabilecek şekilde yapılmış. Mühimmat deposu ve sonra ahır olarak
kullanılmış. Cemil İpekçi’nin burada defile düzenlemesiyle yeniden hayat
kazanmış.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder