31 Mayıs tarihinde aileden ayrı,
Hasan-Şükran Pekmezci/Abidin Lutfi Demir gezi grubuyla 9 gün, 8 gecelik bir GAP
turuna katıldım. Turla gidip zevk
aldığım tek gezi oldu diyebilirim. Her günü, dopdolu geçti. Gitmeyenlere, görmeyenlere şiddetle tavsiye
ediyorum.
İlk Durağımız Gaziantep, daha
önceki sayfalarımdan birinde anlatmıştım. Bu benim Gaziantep’e ikinci gidişim.
Şehir de, insanları da çok güzel. Rehberimizin dediğine göre, Antepli 20 sanayicinin
yurtdışındaki panellere katılması yasakmış. Çünkü gördükleri ürünlerin
benzerlerinin, seri üretimini Türkiye’ye dönmeden başlatabiliyorlarmış. Bu
nedenle Gazianteplilere Türkiye’nin Çinlileri deniyormuş. Havaalanından bizi
alan otobüsümüzle şehir merkezinde, öğle yemeği için yöresel yemekleri
tadabileceğimiz Aşina sofrasına gidiyoruz.
Burada bir ay önceden gelişimi haber verdiğim, yeni ama sanki yıllar
önceden tanışıyormuş gibi sevdiğim arkadaşım Halen’le buluşuyoruz.
Sağ olsun bir gününü bana ayırmış. Antik Zeugma
şehrinden çıkartılan mozaiklerin sergilendiği Zeugma müzesinde, Zeytin handa ve
Gümrük handa bize eşlik ediyor. Zeytin handa yöresel ürünleri bulmak mümkün.
Özellikle el yapımı sabunlara sahip olmak isteyeceğinize eminim. Gümrük han’a
gidip kutnu almamak ve Seddar beyin 2 renkli kahvesinin ve ikram lokumlarının
tadına bakmamak olmaz bilesiniz. Uğur plaza otelde akşam yemeği, Furkan için
doğum günü pastası ve konaklama.
İkinci gün Adıyaman
yollarındayız. Yol boyunca fıstık
ağaçları var. Fıstıklar bıçak yardımıyla elle toplanıyor. Yere düşen fıstığa
ben deniyor. Ben fıstığı baklavalarda kullanılmıyor. Çerez olarak kullanılıyor.
Antep kültüründe önce fıstık ve su, sonra baklava ikram ediliyor. Antep
fıstığından ancak 150-200 gr yenilirken Siirt fıstığının yenmesi daha kolaymış.
Antep fıstığı, Gaziantep'te %30, Urfa’da %60 oranında yetiştiriliyor.
Güzergahımızın üzerindeki noktalardan biri de Şanlıurfa’nın ilçesi Birecik.
Yaklaşık 60.000 nüfusu var. Pek çok medeniyetin yerleşim yeri olmuş. Hititler,
Asurlar, Persler ve Bizanslılar bunlardan birkaçı. Selçuklularla birlikte
Türklerin egemenliğine geçmiş. Romalılardan kalma bir sur var. 12 Burcundan
sadece biri ayakta kalmış. Birecik’i önemli kılan noktalardan biri de endemik
bitki ve hayvan türleri var. Çizgili sırtlan, varan (1,5m boyunda kertenkele),
bir çeşit ceylan ve kelaynak kuşları. Kelaynak kuşları için Birecik’te 1970’de
kurulan bir üretim çiftliği var.
Burayı geziyoruz. Koloni halinde yaşayan bu
kuşların sayısı Türkiye’de şuan 165 taneymiş. Bunların ikisi Darıca’daymış.
Fas’ta ise 300 civarındalarmış. Fiziksel olarak pek güzel değiller ama uçarken
süzülüşleri çok etkileyici. Ortalama ömürlerinin 25 yıl olduğu söyleniyor.
Sosyal kökenli bir hayvan. Monogami şeklinde yaşıyorlar. Yani tek eşliler. Mart-Nisan
ayında yavruluyorlar. Anne de, baba da yumurtalar üzerinde yatıyor. Dört
yumurta olurmuş. Ama ancak bir tanesi yumurtadan çıkmayı başarabiliyormuş.
Tarımsal ilaçlar ölüm nedenlerinden sadece biri. 5 yıl yavrular annelerinin
yanında kalırmış. Yavru kuşların boynunda ve başında tüy olmasına rağmen, 5
yaşına geldiklerinde, ergen olduklarında başındaki ve boynundaki tüyler
dökülürmüş. Böceklerle besleniyorlar. Göç etmeleri engellendiğinden şimdilerde
bu üretim çiftliğinde monogamiyi bıraktıkları söyleniyor. Burada haşlanmış yumurta, yağsız rendelenmiş
peynir, yağsız kıyma ve havuçla
besleniyorlar. Bu kuşları burada yazmış olmamım nedeni sadece burada yaşayan
bir endemik bir kuş olması değil aynı zamanda mitolojik bir değer taşımasıdır.
Zeugma mozaiklerinde de resmedilmiş. Bereketi timsal ediyor. Birecik’i seçme
nedenleri ise kalker taşları içinde bulunan mineraller deniyor. İklim ve
haşeratı da unutmamak gerek.
Kutsal hilal-Bereketli hilal,
Fırat(Euphrates) ve Dicle(Tigris) arasında kalan Mezopotamya’ya verilen bir
isim. Fırat’ın altında muazzam bir petrol rezervi olduğu tespit edilmiş. Halfeti’ye
gidiyoruz. Fırat’ın mavi sularında tekne turu yapacağız. Halfeti’nin diğer adı sakin şehirmiş.
Nüfusunun 15.000 civarında olduğu söyleniyor. Birecik barajına su
toplanmasından dolayı eski halfetinin büyük bir kısmı sular altında kalmış.
Yeni Halfeti, son 15 yılda imarlaşmış. Önemli bir bilgi değil ama İ.M. Gökçek
var ya Halfetiliymiş. Siyah Gül’ü pek önemli. Asurlular tarafından M.Ö. 855
yılında ele geçirildiğinde Şitamrat adı verilmiş. Romalılar ve Araplar bölgeye
egemen olmuşlar. Yavuz Sultan Selim zamanında
Türkler’in eline geçmiş ve Rum kale adını almış. Havari Yuanna
tarafından İncil’in kalemle kağıda geçirildiği yer olarak da biliniyor. –Havari
Yuanna, Kuran-ı Kerimde Ashab-ı Kayra, Yasin suresi 18-32’de geçiyormuş. Habib-i
Neccal Camisinde gömülü olduğu söyleniyor. Bir detay bilgi. - Biraz da magazinsel bir bilgi, Kara Gül
dizisi tekneyle yakınından geçtiğimiz Savaşan köyde çekilmiş.
Atatürk Barajına yakın
seyrediyor, Bozova’dan geçiyoruz. Nemrut dağında gün batımını seyredeceğiz. Adıyaman’da
valilik yanındaki İskender 85 Et Lokantasında öğlen yemeğimizi yedikten sonra Unutmadan
söyleyeyim. Buranın Dövmeç kebabı ve
dövme çorbası meşhur. Adıyaman’ın 40 bin yıllık bir tarihi var. Eski adı Hısn-ı Mansur (Mansur’un ülkesi)
imiş. Adıyaman adının yedi yamandan geldiği de söylenmekte. Efsaneye göre tek
tanrıya inanan yedi kardeş, putperest babaları tarafından öldürülmüş, bu kente
gömülmüş. Adıyaman, Komegene krallığının
merkezidir. Tütünü ve üzümü meşhur biline… 1980 ‘de Unesco dünya kültür mirası
listesine alınmış, dünyanın 8. harikası kabul edilen Nemrut burada. Ülkemizin şuan ki durumunu göze
alarak yazıyorum. Nakşibendi tarikatının şeyhi burada, Menzilde yaşıyormuş.
Günde 1.500 kişinin ziyaret ettiği söyleniyor. Adıyaman şehir planı olarak
güneydoğunun en iyi şehri. Yolunuz Adıyaman’a düşerse, burada iki yeri daha
görmenizi önereceğim, biri Cendere Köprüsü, diğeri de Karakuş tümülüsü.
Kahta-Burmapınardaki Cendere Köprüsü, Cendere çayı üzerinde Roma imparatoru Septimius Severus tarafından inşa edilmiş. Köprünün dört başına oğulları Geta, Caracalla ve askerlerin de anası kabul edilen karısı Julia ve kendisi adına 4 sütun koydurmuş. İktidar hırsı, taht kavgaları nedeniyle Caracalla, kardeşi Geta’ya ait olan bütün herşeyi yakıp yıkmış. Geta’ya ait olan bu sütunu da yıktırmış. 1997’de köprünün restorasyonu yapılmış. Hem köprü, hem de dibindeki kanyon göz alıcı. 15 yıl önce köprünün yanına inşa edilen yeni köprü ise çok zayıf görünüyor.
Karakuş Tümülüsü
Karakuş Tümülüsü, Komegene
kraliçesi İsias adına anıt mezar olarak yapılmış. Karakuş adının buraya verilme
sebebi, güneydeki sütun üzerinde bulunan bir kartal heykelidir. (Bu heykeli
uzaktan görebilen alanda TPAO’nun ilk petrol çıkardığı alan var.) Fotoğraflardan
göreceksiniz, hala sağlam.. Anıt
mezarın etrafında beş sütun varmış. Ama biri tahrip olmuş. Diğer dört sütun
hala ayakta duruyor. Güneye bakan sütun üzerindeki Kartal, göksel gücü; doğuda
bulunan boğa, yerdeki gücü temsil ediyormuş. Batıdaki sütun üzerinde tokalaşma
sahnesi Mithradates ve güneş tanrısı Apollon’u gösteriyormuş. Kuzeyde yerde
duran aslan heykeli zamana dayanamamış.
Nemruttan Görünümler
Nemrut’la ilgili anlatılacak çok
şey var. Yükseklikten korkan biri olarak söylüyorum. Doğu terasından çıkmak
benim için çok zordu. Hatta büyük başarıydı. Katırla çıkanları gördükçe
dizbağlarım çözüldü. Arkadaş ve rehber
desteğiyle uçurularak çıkarıldım sanki. 2150 m’lik yükseklik dile kolay. Ondan
sonrası büyüleyici tabii. Biz gün batımını şaraplarımızla kutsadık. Eminim
gündoğumu da bir o kadar güzeldir. Doğu terası, tanrılar galerisi, atalar
galerisi ve sunaktan oluşuyor. Devasa heykeller sırtını tümülüse dönmüş. Batı
terasından inmek biraz da şarabın etkisiyle çok daha kolaydı. Tümülüs, 50 metre
yüksekliğinde ve 150 metre çapında. Kırma taşlardan yapılmış. Kommagene kralı
1. Antiochos, bir anıt mezar, mezar odasının üzerine kırma taşlardan oluşan bir
Tümülüs ve tümülüsün üç tarafında kutsal alanlar inşa ettirmiş. Tümülüs, Kral
1. Antiochos’un şerefine tertiplenen törenlere mahsus 3 terasla çevrili. Doğu,
batı ve kuzey terasları olarak adlandırılan bu alanlardan doğu ve batı teraslarında;
sıra halinde dizilmiş blok halinde 8 yontma taşın üst üste oturtulmasıyla
oluşan 8-10 metre yüksekliğinde muhteşem heykeller,
kabartmalar ve yazıtlar bulunmakta. Heykeller, bir aslan ve
bir kartal heykeliyle başlıyor ve aynı düzende son buluyor. Hayvanların kralı
olan aslan yeryüzündeki gücü, tanrıların habercisi olan kartal ise göksel gücü
sembolize ediyor. Tanrılar galerisindeki heykeller iki tarafta da şu şekilde
sıralanmış. Güney uçtan başlayarak, Kral 1. Antiochos, Fortuna, Zeus,
Apollon ve Herkül. Kral Antiochos’un, kendini bu sıralamaya koyarak tanrılarla
aynı kategoride olduğunu gösterdiği söyleniyor. Adıyaman’da akşam yemeği ve
konaklama Hotel Grand İsias’da.
Ertesi gün Bozova ilçesindeki Atatürk Barajını görüp, Urfa’ya
ulaşacağız. Atatürk Barajı 4 Kasım 1983
yılında inşaasına başlanmış, 1994 yılında bitirilmiş. GAP’ın kilit
noktası. 8 Türbini var. Elektrik üretimi ve sulama amaçlı yapılmış. İstanbul’un
bir yıllık elektrik tüketimini bir haftada karşıladığı söyleniyor. Yapımında 40
şehit verilmiş. Seyir terasının önünde bu şehitliği görmek mümkün. Bölgede
fıstık ağaçları, Nar, Asma, Zakkum ve Zeytin yetiştiriliyor.
Tarihte Ur, Urhai(adı incilde de geçiyor), Edessa olarak da bilinen Şanlı
Urfa, Hz. İbrahim ve Hz. Eyüp’ün vatanı. Peygamberler diyarı… Milli mücadelede
birlikte hareket eden Antep Gazi
ünvanını 1954’te; Maraş, kahraman ünvanını 1973’de, Urfa da Şanlı ünvanını 1984
‘de almış. Urfa ismi, kutsal kitapta
geçen Ur’dan gelmekte. Harran ovası, gözün alabildiği kadar uzanan; dümdüz,
kırmızı, ekili, bereketli topraklara sahip. Atatürk barajından sonra toprak çok
verimli hale gelmiş. Bilinçsiz sulama yapıldığı için toprakta tuzlanmanın
olduğu söyleniyor. Harran’a Suriye’de
bir şehir adı olan Rakka kapısından girdik. Tarihi eserler Harran Camii, Harran
höyüğü diye iki kısımda ele alınıyor. Şehir 8 katmandan oluşuyor. Etrafı 4,5 km
uzunlukta surlarla çevrili. Çin seddi ve Diyarbakır surlarından sonra en uzun
surlar… Surlar Justinyanus döneminde onarım görmüş. Şehrin 6 kapısı var. Kapılar, gördüğü kentin
adı ile anılıyor. Asurlulardan kalma bir kule, astronomi anlamında önemli. 75m’lik
kuleler şimdilerde 33 m’ye düşmüş. Ay ve yıldızlar kulelerden bakılarak
inceleniyormuş. Kulenin alt kısmında bulunan havuza yansıyan yıldızlara bakarak
yıldız hareketlerini inceliyorlarmış. (Tıp kompleksi) 3000 yıl önce Asurlular
tarafından kurulan dünyanın ilk üniversitesi de burada. Evliya çelebi, 17 yy’da
buralarda üzüm bağlarının olduğunu söylemiş. Kemerin önünde cami varmış. Höyük
7 katlı. 7 tane medeniyet demek. Harran’dan
gelip geçen medeniyetler, Asurlular, Hititler, Roma, Bizans, Emeviler,
Eyübiler, Moğollar (yakıp, yıkıyorlar), Osmanlı ve Türkiye Cumhuriyeti. Harran
kalesi restorasyon işleri devam ediyor. Hindistan’da yaşayan 2.000.000 Süryani’nin
atası da Urfa’dan gidenler..
Karınca ev, Harran’da ziyaret edilen diğer yer… Konik ev de deniyor. 22 odası var. Yazın
serin, kışın sıcak oluyormuş. Gülyağı, yumurta akı, pişirilmiş toprakla
yapılıyor. Benzer evler Harran’ın dışında, Suriye ve İtalya’da da var. Ağanın oda
kapısına eşik yapılmış. Giren çıkanın ağanın önünde eğilmesi bekleniyormuş. Rehberimiz
mırra fincanının yere bırakılmayacağını, bırakılırsa fincanı ikram eden kişi şayet
bekarsa evlendirmek zorunda kalacağımız ya da altın bırakmak zorunda
kalacağımız konusunda bizi bilgilendiriyor. Mırra oldukça acı. Yedi kez
kaynatılıyormuş. Urfa denilince akla gelenler isot, sıra gecesi, kazancı bedih
ve tabikii çiğ köfte… ilk çiğ köfteyi Kommegene kralı Antiacos yaptırmış. Çiğ köftenin
aslı etsiz yapılırmış. En iyisi de Adıyamanda yapılanmış.
Hz. Eyyüb makamı da duraklarımızdan biri. Urfa’nın Eyyüb mahallesinde. Çile mağarası, şifalı kuyu ve şifalı çeşmesi var. Rivayete göre; Hz. Eyyüb, oldukça zengin, varlık içinde, 20 evladı olan Allah’a sürekli şükreden biri. Günün birinde rahatsızlanır. (Muhtemelen cüzzam hastalığına yakalanır.) Malını, mülkünü ve evlatlarını tek tek kaybeder. İnsanlar arasında yaşayamayacak duruma geldiğinde dahi şükretmeye devam eder. Onu gören biri Yaradan’ın kendisinden vazgeçmiş olduğunu söyler. Hz. Eyyüb bunu duyduğunda yaratana benden vazgeçtin mi diye yakarır. Yaradan, ayağını yere vurmasını buradan çıkan suyla yıkanmasını ve içmesini söyler. Dediği gibi olur. Ayağını yere vurduğunda bir pınar oluşur. Elini yüzünü bu suyla yıkar. Yaralarından kurtulur. Malı tekrar artar. Tekrar evlat sahibi olur. Hz. Eyyüb sabrı buradan geliyormuş.
Hz. Eyyüb makamı da duraklarımızdan biri. Urfa’nın Eyyüb mahallesinde. Çile mağarası, şifalı kuyu ve şifalı çeşmesi var. Rivayete göre; Hz. Eyyüb, oldukça zengin, varlık içinde, 20 evladı olan Allah’a sürekli şükreden biri. Günün birinde rahatsızlanır. (Muhtemelen cüzzam hastalığına yakalanır.) Malını, mülkünü ve evlatlarını tek tek kaybeder. İnsanlar arasında yaşayamayacak duruma geldiğinde dahi şükretmeye devam eder. Onu gören biri Yaradan’ın kendisinden vazgeçmiş olduğunu söyler. Hz. Eyyüb bunu duyduğunda yaratana benden vazgeçtin mi diye yakarır. Yaradan, ayağını yere vurmasını buradan çıkan suyla yıkanmasını ve içmesini söyler. Dediği gibi olur. Ayağını yere vurduğunda bir pınar oluşur. Elini yüzünü bu suyla yıkar. Yaralarından kurtulur. Malı tekrar artar. Tekrar evlat sahibi olur. Hz. Eyyüb sabrı buradan geliyormuş.
Urfa tam bir efsaneler kenti... Edesa kralı Abgar, Hıristiyanlığı
benimseyen ilk kral. Cüzzam hastalığına yakalanmış ve ızdırabı çok. Hz. İsanın
hastaları iyileştirdiğini duymuş. Ancak kendisi rahatsız. Kudüs’e gidemez. Bir
elçi gönderip yanına gelmesi için davet eder.
Elçi aynı zamanda becerikli bir ressam. Ama Hz.İsa’nın resmini çizemez.
Bunu fark eden Hz. İsa, kralın yanına gitmez ama terini silmek için istediği
havluya (bu bir mendil de olabilir) yüzünü siler. Havluya yüzünün silüeti
çıkar. Bunu krala gönderir. Kral bununla yüzünü siler ve yaraları iyileşir. Bu
mendilin/Havlunun şu an Vatikan’da olduğu söyleniyor. Balıklı göl ve Ayn zeliha
göllerinin hikayelerini biliyorsunuzdur. Ancak Kale surları üzerinde görülen 2
sütun var. Hz. İbrahim’in mancınıkla ateşe atıldığı yer deniliyor. Bu sütunların
birinde yüklüce altın diğerinde de yüklüce su olduğu rivayet ediliyor.
Bunlardan birisi zarar görecek olursa Urfa şehri ya sular altında kalacak ya da
altın içinde boğulacak.. Romalıların Urfa’ya geldiği tarih 1. yy. Kale ve
burçlar onlardan kalma. İki aslan heykeli bulunmuş. Romalılar birine Hz.
İbrahim, diğerine de Nemrut (Kürtçe ölümsüz demekmiş) demişler. Kral Nemrut’un
özelliği yaşadığı sürece hiç hasta olmamasıymış. Ölüm nedeni, burnundan giren
bir sivrisineğin ısırmasıymış.
3 yorum:
çok güzel bir arşiv oluşturmuşsunuz elinize sağlık..
Çok teşekkür ederim. :)
Merhaba yazınızı baştan sona okudum Çiğköfteyi ilk Komagene Kralı yapmış demişsiniz ve Çiğköfteyi Adıyaman'a ait bir yemek olarak tanıtmışsınız çok yanlış. Nemrut Hz İbrahim için büyük bir ateş yakacaktır bütün odunları toplatır ve kimseninde odun yakmasına izin vermez yasaklar . Bu nedenle kimse birşey pişiremez yani et de pişiremezler .Eti dövüp bulgurla isotla yogurarak yerler . Çiğköfte böyle ortaya çıkmıştır ve çiğköfte Şanlıurfa'nın dır . Saygılarımla ..
Yorum Gönder